27 Mayıs 2010 Perşembe

Yemin (Frank Peretti)

Geceleri, bilinen bütün hayvanlardan çok daha tehlikeli olan bir yırtıcı hayvan, insanların bedenlerini ve ruhlarını istemeye başlıyor. En son kurban, doğa fotoğrafçısı Cliff Benson, dağlarda kamp yaparken vahşice öldürülüyor. Şerif Les Collins, izleyebileceği küçük bir kanıta rağmen, davayı kapatıyor ve suçu vahşi bir ayıya atıyor... Tıpkı Hyde River'da yıllardır süregelen diğer esrarengiz ölümlere ve ortadan kayboluşlara yapıldığı gibi.

Fakat vahşi yaşam biyologu Steve Benson, kardeşinin ölümünü bir sır olarak kabul etmeyi reddediyor. Şerif'in, Hyde River'da büyümüş olan ve kasabanın en güçlü adamının, cinayetin delilini saklamak için bir komplo düzenlendiğinden şüphelenen, kumral saçlı yardımcısı Tracy Ellis'le birlikte bir araştırmaya girişiyor.
(arka kapaktan alıntı.)

Uzun, upuzun bir kitap bu. Bir türlü akmamakta ısrar eden sayfaların arkasında "inançsızlık sizi felakete götürür," gibisinden nefis bir anafikir uzanıyor. İffet ve o giderse başımıza gelecekler Chuck Norris filmlerine özgü bir bakışla betimlemelere boğularak üzerinize boca ediliyor. Hatta basbaya bir Hristiyanlık reklamı da söz konusu kitapta. Bunları görmezden gelebilirim, aksiyon olsun, adrenalin olsun ama illa olsun diyorsanız kitap tam size göre.

Eren.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Kürtaj (Richard Brautigan)

Uzun yıllar boyunca kaybedenler kütüphanesinde yaşamanın ardından, dünyanın en güzel kadınıyla tanışıp onunla birlikte olursanız eğer, zaman içinde başınız derde girebilir. Ama, kadın yanınızdaysa, bir gün onun dediği gibi "kahraman" olabilirsiniz. Bu kesin.

Kitaplar, kahve yapım kültürü, soylu bir kapı zili, genç bir erkeği elde tutmanın yolları, inanılmaz bir rekabet, geri geri uçan uçaklar, kürtaj
..
daha başka şeyler ve aşk üzerine yazılmış en iyi kitaplardan biri.
(Arka kapaktan alıntı)


beatitude: kesin mutluluk hali.. beat (beaten): harap, yenilmiş, yitik.. the beat generation: her iki tanıma da uydurulabilecek, ama aslında hiçbir yere sığdırılamayacak, uymayacak adamlardan oluşan bir akım..

beat generation: 2. dünya savaşı sırasında yetişkinliğini yaşamaya başlamış, ne bir kısım yaşıtlarının savaşmak için geçerli gördüğü değerlere inanan, ne de diğer kısım yaşıtlarının kutsal saydığı maddiyata katlanabilmiş bir avuç zeki genç adamın oluşturduğu kültür.. hippilere, Jim Morrison'a örnek olmuş, savaşa, maddiyata, düzene karşı çıkan, istedikleri gibi, özgürce yaşayan, saçmalayan, saçmalamaktan gocunmayan, yaptıkları hatalarla eğlenen, doğu felsefelerine merak salan, alternatif formlarıyla seksin tutkunu, uyuşturucu deneyimlerinden zevk alan, kafalarının güzel oluşunun verdiği mutluluğu edebiyata dökenlerin tarzı..

richard brautigan: jack kerouac, charles bukowski, william burroughs, neal cassady, allen ginsberg, bob kaufman, gary snyder gibi isimlerin başı çektiği beatniklerin en başarılı kalemlerinden biri.. dahil olduğu kuşağın diğer üyelerine nazaran daha yalnız, daha kırılgan ve daha efendi bir adam..

kürtaj: oyuncaklarının hikayesini mum boyalarla anlatan küçük çocuklar, öfkelerini hikayelere döken yeniyetmeler, anılarını roman haline getiren yaşlılar.. sıradan insanların, istedikleri şekilde, istedikleri konuda yazdıkları kitapların orjinal tek kopyalarını getirip istedikleri rafa yerleştirdiği bir kütüphane.. bütün hayatını bu kütüphanede geçiren, münzevi bir kütüphaneci.. vücuduyla senkronize olmayan dünyanın en güzel ve en utangaç kadını.. aşk.. kaybediş.. hüzünlü bir huzur..

mutlu insanların öyküsü yoktur..

Sanem

20 Mayıs 2010 Perşembe

Gizli Ajans (Alper Canıgüz)

Dünyanın, şahsına karşı kurulmuş bir komplo olduğuna inanan, genç ve avare metin yazarı Musa… Onun, hayatın her alanına derin ve samimi bir merakla yaklaşan,temiz kalpli ev arkadaşı Şaban… Diğer tarafta, gaddar bir kedi tarafından yönetilen, birbirinden tuhaf çalışanlarıyla bir reklam ajansı: Menekşe gözlü sanat yönetmeni Sanem, esmer ve seksi sekreterler Mehtap ile Sevilay, durmaksızın ağlayan yaratıcı yönetmen Çeşme, psişik-sismograf çaycı Ercan… Ve şöhretler: Tesla, Prens Charles, Kaan Sezyum, Küçük Prens, Süpermen ve diğerleri… Özgün üslubuyla, ilk kitabı Tatlı Rüyalar’dan itibaren geniş bir hayran kitlesi edinen Alper Canıgüz’den yine eğlenceli, heyecanlı ve kışkırtıcı bir absürd macera…
(arka kapaktan alıntı)


Neden daha önce keşfetmedim? Yazdığı her kitap yüzünden bir şekilde partinin sonuna yetişmişim de kenarından ancak yakalayabilmişim gibi hissediyorum. Gene çok eğlenceli ama ilk kitabı Tatlı Rüyalar'ın yanında biraz düz ama daha komik ve hafif bir kitap bu. Sabit kalan tek şey ise aşkı yapılan methiye. Fakat onu seven bunu da sever diyerekten şiddetle öneriyorum.

Eren.

Ateşi Yakalamak (Suzanne Collins)

Capitol mutsuz, huzursuzluk artıyor. Ateşle dans eden kız bir kıvılcım yaktı, yerin altından yükselen isyan şimdi patlama noktasında

Kıvılcımlar parlıyor, alevler yayılıyor ve capitol intikam istiyor.

(arka kapaktan alıntı.)



İtiraf ediyorum ergen bir çocuk gibi 1 gün içerisinde kitabı yercesine okudum. Fakat bunun tek nedeni bir sonraki sayfayı merak etmemdi. Önceki kitaba ek olarak yeni pek bir şey sunmayan bir kitap - Capitol'deki akıl dışı refahın günümüz yaşamına yaptığı referanslarla betimlenmesi kısımları pek keyifliydi. Hatta bir önceki kitabın jokeri olan açlık oyunlarını burada da görüyoruz. Her şeye rağmen kitap bir ara kitap olduğunu ve yazarın asıl bombasını 3. kitaba sakladığını hissettirmeyi başarıyor. Israrla bekliyoruz.

Eren.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

İyi de Nasıl? (Nick Hornby)

Katie Carr, iki çocuklu, evli bir doktordur. Huysuz bir mizaca sahip kocası David, yerel bir gazeteye iğneleyici köşe yazıları yazmaktan başka bir iş yapmamaktadır. Kocasının sinirli ve saldırgan tutumu Katie'yi evlilik dışı bir ilişki yaşamaya iter. Bu ilişkide aradığını bulamayan Katie'yi evinde de bir sürpriz beklemektedir: Huysuz kocası, bir dokunuşu ile insanlara şifa dağıtan, ruhani güçlere sahip İyiHaber ile tanışmış ve onu evde misafir etmeye karar vermiştir.

İyiHaber'in rehberliğinde saldırgan ve sinirli huylarından kurtulup 'iyi' bir insan olmaya karar veren David, çevresindekilere yardım etmek için işe koyulur. İlk yaptığı çocuklarının fazla oyuncaklarını, oyuncağı olmayan ve zor koşullarda yaşayan çocuklara armağan etmek olur. Sonra sıra komşuları evlerindeki misafir odalarını sokakta yaşayan gençlere açmaları için ikna etmeye gelir.

Kocasının değişmesi için yıllar boyu çabalayan Katie sonunda istediğine kavuşmuştur: Karşısında bambaşka, 'iyi' bir adam vardır. Ancak Katie, istediğinin bu olduğundan pek emin değildir, kendini 'iyiliğe' adamış bu adamı tanımakta zorlanmaktadır.
'İyi' bir insan olmak için ödenen bedellerin, kişisel mutluluk ve tatmin duygularının önünde bir engel olduğunu fark eden Katie, kendini bu amaca adamış David'i toplumsal olan ile bireysel olan arasında bir denge kurmaya ikna edebilecek midir?


(arka kapaktan alıntı.)

Evlilik ne menem bir şeydir kısa ve öz bir şekilde anlatıyor kitap. Olaya fantastik bir boyut katan "ermiş" ise evlilik kurumundaki aksaklıkları birden fazla mücizenin bile düzeltemeyeceğinin kanıtını oluşturuyor. Hornby'ın bir diğer kitabını okumak için sabırsızlanıyorum.

Eren.

Asil Kan (Melissa De La Cruz)

Yaşam, herhangi birisinin şimdiye kadar fark ettiğinden daha kırılgandı. Bir dakika önce yaşarken bir dakika sonra ölü olabilirdin. Peki ya hiç ölmeyeceksen?
Doğum, yaşam ve ölüm. Her biri birer döngü ama bir de bu döngünün dışında yaşayanlar var; doğan, yaşayan ama hiç ölmeyenler
İnsan yaşlandıkça ölümü bekler ve nasıl öleceğini de merak eder. Kanı kırmızı olan her insan, kalp krizi, şeker nöbeti, anevrizma gibi bir hastalık yüzünden, bir kaza sebebiyle ya da yatağında uyurken ölür. Bu kaçınılmazdır. Peki diğerleri? Yani Vampirler Yani asil kanlı insanlar Damarlarında kırmızı yerine mavi kan akan eşsiz canlılar
Schuyler, babasız büyümüş annesi komada olan silik bir kızdır. Büyükannesi ile kocaman bir evde yaşamaktadır ve başlangıçta kimseyle paylaşamadığı doğaüstü ilginç şeyler görmektedir. En iyi arkadaşı Oliver ile gittiği bir eğlencede asillerle tanışırlar ve bir arkadaşlarının ölümüyle tüm sırlar yavaş yavaş açığa çıkar. O, hem bir asil yani Mavi Kanlı, hem de normal bir insandır. 

(arka kapaktan alıntı)

Güzel kitapların berbat film uyarlamalarının olmasından nasıl nefret ediyorsam filminin ya da dizisinin yapılması için yazılmış kitaplara da aynı şekilde mesafeliyim. Güzel bir fikrin nasıl çarçur edileceğine şahit olduğunuz bu kitap, verdiği anlamsız bilgiler ve ayrıntıdan yoksun dört nala giden kurgusuyla ve kimin kim olduğunu çözemediğiniz kalabalık kadrosuyla insanı bay bay bayıyor. Dört kitaplık seriye kendi adıma hayatta başarılar diliyorum.

Eren.

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın (Jonathan Safran Foer)

11 Eylül'de babasını kaybeden Oskar, birkaç sene sonra mavi bir vazonun içinde bir anahtar bulur... Anahtar babasına aittir ait olmasına da, New York şehrindeki 162 milyon kilitten hangisini açmaktadır?

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın, kayıplara, arayışlara, insan ilişkilerine, yalnızlığa, kalabalıklara, acıya ve coşkuya, içinde yaşadığımız şehirlerin labirentlerine, asla adresine ulaşamayan mektuplara, gece yarısı anlatılan masallara, rüyalara ve gerçeklere, söylenen ve asla söylenememiş sözlere dair çarpıcı, eğlenceli, sürprizli ve birazcık da sihirli bir roman.


(arka kapaktan alıntı)

Kitabı okumaya başladığımda içime düşen benzerlik duygusundan dolayı - The Curious Incident of the Dog in the Night Time - babasını arayan "sorunlu" çocuk karakterine ısınamadım. Fakat söylemek zorundayım ki bu kitap adamı kahır sahibi yapar. Öyle cümleler var ki yüreğinize işliyor, ağlamamak için otobüste dudağınızı ısırıyorsunuz. Baş kahramana defalarca sarılmak istemeniz, ona, "hayat aslında öyle değil şöyle," demek istemeniz ise cabası. Foer amca şu dakikadan sonra kussa alır okurum. Bu arada çevirisi ve tahsis işi çok titiz yapılmış, imrendim.

Eren.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Ejderha Dövmeli Kız (Stieg Larsson)

Uzun yıllar zihinsel engelli sanılan gerçek bir sosyopat olan ana karakter kızımız, zengin ve soylu bir ailenin geçmişinde büyük bir yara olan bir olayın çözülmesinde, şöhreti zedelenmiş dürüst bir gazeteciye yardım eder. Ve olaylar gelişir...

646 sayfa ve içinde Övgüler diye 6 sayfalık beyinsiz bir bölüme - ah, tonla anlatım bozukluğu ve hata unutulmamalı - rağmen çok ama çok güzel bir kitap bu. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birinde kadınlara uygulanan şiddet ve İsveç'in kirli ekonomik olaylarına odaklanan kitap, çizdiği kusursuza yakın karakterler ile sizi çat diye hazırlıksız yakalıyor. Başkahramanların 300 sayfa boyunca bir araya gelmemesi bile sorun yaratmıyor. Erken göçen yazarına selamımızı çakıp serinin sonraki kitaplarının çevirisini keyifle bekliyoruz.

Eren.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Düşerken (Nick Hornby)

Ünlü sabah programı sunucusu Martin Sharp ayyaşlığı ve çapkınlığı yüzünden defalarca gazetelere manşet olmuş, sonunda küçük yaşta bir kızla ilişkiye girdiği için hapse düşmüş, ailesini, dostlarını, saygınlığını, işini, kısacası her şeyini kaybetmiştir. Hapisten çıktıktan sonra onu hayata bağlayan hiçbir şey kalmadığını anladığında yılbaşı gecesi İngiltere’nin en yüksek binalarından biri olan Toppers Binası’nın tepesine çıkıp kendini çatıdan aşağı atmaya karar verir. Ancak bu iş sandığı kadar kolay olmayacaktır; aynı gece aynı yerde intihar etmek isteyen üç kişi daha vardır: Hayatını engelli oğluna adamış, yıllardır kilise ile evi arasında mekik dokumaktan başka bir şey yapmamış, ürkek, yalnız bir kadın, Maureen... Birkaç yıl önce esrarengiz biçimde ortadan kaybolan kız kardeşini bir türlü aklından çıkaramayan, bürokrat babasından ve onun savunduğu tüm değerlerden nefret eden, çareyi alkolde, uyuşturucuda arayan saldırgan, asi Jess... Rock grubu dağılınca kız arkadaşının peşinden İngiltere’ye gelmiş, ilişkisi sona erince de bir pizzacıda çalışmaya başlamış, müzik yapmadan yaşamayacağını düşünen, kitaplara tutkun Amerikalı JJ. Nick Hornby, Düşerken’de tek ortak noktaları intihar etme isteği olan dört farklı kişiyi hüzünlü ama bir o kadar da eğlenceli bir yolculuğa çıkarıyor.

(arka kapaktan alıntıdır.)


Bir sevgi, dostluk bağlılık hikayesi falan değil bu. Hepsinin hayatı birbirinden boktan olan dört mutsuz insanın yanyana kalma çabası anlatılıyor. Günlük gibi kişilerin gözlerinden sırayla anlatılan olaylar gerçek hayattan kopmadan, "hayat dersi verme" zırvalıklarından uzak durarak anlatıyor derdini. Bir şekilde herkesin kendinden bir şeyler bulacağı karakterler bazı cümlelerde siz olarak konuşuyor. Şaşırmayınız.

Eren.